Geçtiğimiz hafta New York (Genel) Savcısı Eric Schneiderman’ın bu işlemleri soruşturma kapsamına almasıyla ilgi, iyiden iyiye bu işlemlere yöneldi. Peki, nedir bu yüksek frekanslı işlemler?
Temel olarak güçlü bilgisayarlar ile haberlerin, emirlerin önünde hareket edebilme kabiliyeti olarak tanımlanabilir. ABD Merkez Bankası (FED) bir açıklama mı yaptı, ya da bir veri mi geldi; bu haberin olası sonuçlarını daha önceden bilgisayara tanımladığınızı düşünün. İnsan gözünün algılaması, muhakeme etmesi, bir karara varması ve nihayetinde bir işlem yapmasına kadar geçen zamanda “süper güçlü bilgisayarlar” yazılmış olan algoritmalar sayesinde çok çok daha hızlı işlem yapabiliyor.
Resmi piyasalarda çalışmaları da gerekmiyor. “Karanlık havuz” (dark pool) tabir edilen kamuya kapalı, özel işlem grupları içinde de çalışabiliyorlar. Peki, daha başka neler yapılabiliyor HFT ile?
- İçeriden öğrenenin ticareti: Bilgiyi “bulmak”, bu sayede piyasada hızlı hareket etmek.
- Önden işlem yapma (front running): Müşteri işlemlerini girerken önceden hareket etmek,
- Momentum takibi: Piyasadaki emirlerin yönünü, ağırlığını takip ederek hızlı hareket edebilmek,
- Kotasyon “yığma”: Belli bir yönde işlem yapılmasa da arz veya talebi “şişirerek” fiyatların belli yönde hareket etmesini sağlamak,
- Kademeli emir şişirme: Kotasyona benzer, değişik kademelerde aşırı alım veya satım emirleri girmek,
- Dar marjla kotasyon girmek: İzin verilen piyasalarda alım satım fiyatlarından daha dar kotasyon girmek, ya da 10 binde veya 100 binde kote edilen döviz piyasalarında işlem yapmak.
HFT’nin en önemli özelliklerinin başında emir iptali geliyor. Yukarıdaki yöntemlerden hangisi kullanılıyor olursa olsun, istenen yönde gelişmeler olmadığında (olsa da) emirler bloklar halinde iptal edilebiliyor. Sıradan bireysel yatırımcı olarak “tahtada” büyük bir derinlik ve likidite varken bu likidite veya derinlik bir anda kaybolabiliyor. Yüksek frekanslı işlemleri savunanlar bu yöntemin piyasalara derinlik getirdiğini savunsalar da bu ne yazık ki bana göre “gerçek” değil.
Bir başka savunu da HFT’nin piyasalara likidite sağlayarak işlem maliyetlerini düşürdüğü yönünde. Buna da katılmak mümkün değil. Algoritmada bir hata veya amaç yok ise, piyasalara “mili” değil “nano saniyelerde” emir gönderebilmek için dev altyapı kuranların hiçbirinin piyasalardaki işlem maliyetlerini düşürmek gibi bir amacı yoktur, olamaz da…
Başta ABD olmak üzere gelişmiş ülke borsalarının bir problemi gibi görünse de BIST de bu rüzgardan etkilenmiş durumda.
Emir iptal edilebilmesi, derinlik bilgilerinin sınırlanması, halen devam eden aracı kurum bilgilerinin “gizlenmesi” hep bu akımın bize yansıyan yan etkileri. Evet, emir iptali “opsiyon” ve “varantlar” için mecburen gerekli. Ancak bu ürünlerdeki işlem hacmi hepinizin malumu. Görece olarak küçük bir hacim için tüm BIST HFT’nin “kurbanı” mı olacak?
Neyse ki bir zamanlar bizde gündeme gelen “karanlık havuzlar” şimdilik hayata geçmedi. (Gerçi Londra’da halen daha çalışıyorlar ama hiç değilse BIST bünyesinde değiller.) Önümüzdeki günler ne gösterecek kestirmek zor ancak BIST’in alt yapısını hızlandırmak amacıyla NASDAQ borsası ile yapılan işbirliği, HFT’nin BIST’e de sirayet etmesinin sadece bir zaman meselesi olduğunu düşündürüyor.
Bireysel yatırımcılar; artık “rakiplerinin” sadece bireyler, fonlar ve yatırım bankaları olmadığını, artık süper güçlü bilgisayarlara karşı da mücadele ettiklerini unutmasınlar.
HFT üzerinden işlem yapanların varlık sınıfına göre dağılımı (Şirketlerin oranı; %)
Hisse 83
“Future”lar 67
Opsiyonlar 58
Bonolar 36
Döviz 26
Kaynak: TABB Group
Ali Ağaoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder